PROGRAM-YÜKSEK MEDENİYET
Medeniyetin temeli insandır. Medeniyet, insan üzerinde yükselir; kurucusu ve geliştiricisi insandır. İnsan, kendini geliştirme potansiyeline sahip olan tek öğedir. Medeniyet, kendini geliştirme iradesi gösteren insanın, bu gelişmeyi, çevresindeki her öğe ile uyumlu olacak ve onlara zarar vermeyecek biçimde, içinde bulunduğu toplumla birlikte sağlamasıdır. Dolayısıyla, bu nokta itibarıyla medeniyet, insanın gelişim sürecinin adıdır. Gelişim, insanın, çıktığı yolculukta, özüne ulaşma sürecidir. Gelişim, devirler halinde olur. Her devir, varlığın bir öncekinden daha yüksek düzeyde anlaşılmasını sağlar. Her devir, varlığın hem madde düzeyindeki görüntüsü olan evrenin ve eylemlerin, hem mânâ düzeyindeki anlatımı olan kavramların ve sıfatların, hem de gerçek düzeyindeki mutlaklık olan özün kavranmasını artırır. Her devirde bu kavrayış her insanca yerine getirilemez; üst düzey kavrayış, yalnız yüksek nitelikler olan zekâ, ahlâk ve çalışkanlığa sahip insanlara özgüdür. Varlık bir olmasına karşın görüntüde çokluk olmasının nedeni, varlığın sonsuzluğunun ancak maddenin ve zamanın boyutları vasıtasıyla yansıyabilmesidir; varlığın sonsuzluğu gerçek katında tek bir bütün olmakla birlikte, mânâ düzeyinde kavramların ve sıfatların, madde düzeyinde ise evrenin ve eylemlerin çokluğu ile algılanır hale gelmektedir. İnsan evreni, eylemleri, kavramları ve sıfatları kavradığı ve benimsediği ölçüde varlığın gerçekliğini anlar; insanlar da sonsuz varlığın görüntülerinden olmakla birlikte, insan düşüncesi doğrudan doğruya gerçek düzeyindeki özün yani varlığın kendisinin uzantısıdır ve insan, varlığın görüntülerini (maddeyi) ve anlatımlarını (mânâyı) aşarak varlığın kendisine ulaşır. İnsan, o noktada varlık olur. Varlıkta bütün insanların düşünceleri bir olur. Tek ve mutlak düşünceye ulaşıldığı noktada, irade de mutlaklaşır. Varlık noktasında, bütün görüntüler ve anlatımlar üzerinde mutlak irade kurulur. Çünkü o noktada varlıktan başka hiçbir şey yoktur ve bu nedenle iradeye karşı koyabilecek de hiçbir engel yoktur. Burada varlık, görüntü (madde) ve anlatım (mânâ) alemlerinde tekrar tecelli eder ve devir yeniden ve bu sefer varlığın sonsuzluğunu daha fazla kavrayacak biçimde başlar ve yürür.
Devir içinde insan düşüncesi düzeyine ulaşmak, devrin öze ulaşmakla tamamlanacağı anlamına gelmez. Özün uzantısı olan düşüncenin hakkını veremeyen, yani daha yükseğe çıkma, madde ve mânânın ötesine geçme çabası göstermeyen, bunun tersine varlığın görüntü ve anlatımları olan madde ve mânâ ile varlığın özü olan kendisinin ve diğer insanların düşüncelerine zarar vermeye çalışan insan, orada devrini tamamlar, düşüncesini kaybetmiş olarak görüntünün daha alt kademelerinde yeni bir devre başlar.
Yüksek medeniyet, her devirde sonsuzluğu daha fazla kavrama bilincine erişmiş, yüksek nitelikli insan eliyle kurulur. Yüksek nitelikli insanın toplum içindeki belirgin özellikleri bilgiye ve bilgeliğe âşık, millî ve uluslararası kültüre hâkim, mesleğini hakkıyla yürütür, fiilen sanat ve spor icra eder, zekî, ahlâklı ve çalışkan olmasıdır. Bu yüksek nitelikler insanın bütün ihtiyaçlardan arınmasını, varlığın kendisi dışındaki, aslen olmayan, her şeyi terk etmesini ve sonsuzluğa ulaşma iradesine sahip hale gelmesini sağlar. Nasıl ki madde, teorik olarak, sürtünmesiz ve çekimsiz ortamda sonsuz hıza ulaşır ve her yanı doldurursa, irade de engelsiz ve ihtiyaçsız ortamda sonsuzdur.
Tekrar etmek gerekirse varlık, mutlak iradeden ibaret güçtür. Gücün çekirdeği sevidir (aşktır). Madde ve mânâ alemleri, neden-sonuç ilişkisine dayalı olarak işler. Bu iki alemde her öğe, yaptığının ve yapmadığının neticesini yaşar; her hareket ve anlatım veya bunlardan kaçınma tavrı, bir diğerini etkiler ve ondan etkilenir. Öz ise nedenlerin bittiği yerdedir. Özün özü aşktır. Diğer düzeylerde engellerinden kurtulan ve ihtiyaçlarından arınan ve böylece gerçekte yok hükmündeki kötülük, çirkinlik, yanlışlık ve eksikliklerden temizlenen insan, aşk düzeyinde nedenlerden de sıyrılır. Nedenlerden de sıyrılarak bütünüyle özgür olan insan, bütüne ve gerçeğe erişir, varlık olur. Aşk düzeyinde eylemler ve sıfatlar bulunmaz, nedenler ve sonuçlar bulunmaz, her şey yani tek varlık bir ve bütündür.
Yüksek medeniyet, yukarıda anlattığımız sürecin ilkeleri üzerine kurulacaktır. Gerçeğe ulaşacak yetkinlikteki insanı yetiştirmek ve yaşatmak esastır. Yüksek insan, yüksek medeniyeti kuracaktır. Yüksek medeniyet, adında da yer aldığı şekliyle, “şehirli” anlayışta olmalıdır. Şehirli ve bununla birlikte doğayla uyumlu anlayışa göre tasarlanacak yapının merkezi “Okul” olacaktır. Okulun birer çıktısı olacak olan işyerleri, üretim tesisleri, sanat atölyeleri, spor alanları, kamu kurumları, vb. okulun çevresinde, o şehirde yaşayan insanların rahatça ulaşmasına müsait şekilde konumlanacaktır. Şehirler, insanların kalabalıklarla boğuştuğu ve kalabalıklar arasında kaybolduğu ortamlar olmayacaktır. Kilometreler boyunca bir il sınırından diğer il sınırına ulaşan şehirleşmenin yerine çok daha dar çapta tutulmuş (en fazla 120 km2), etrafı önce ormanla, sonrasında tarım alanlarıyla çevrilmiş, nüfus yoğunluğunun olduğu illerde bu şekilde yan yana konumlanmış yerleşim yeri-orman-tarım alanı bileşkesi halinde tasarlanmış şehirler, yüksek medeniyetin simgesi olacaktır.
Yüksek medeniyetin merkezindeki okul kurumu, hem yüksek medeniyeti sürekli daha ileriye taşımak üzere zekâ, ahlâk ve çalışkanlık ölçütlerine göre seçilecek insanları özel bir eğitimden geçirecek, hem de genel eğitimi, kendi ölçüleri içinde, en kaliteli şekilde verecektir.
Okul kurumu, bilim ve teknoloji alanında yeni bilgilere ulaşmaya ve uygulamaları geliştirmeye dönük çabalarını kendi bünyesindeki iktisadî işletmesi vasıtasıyla katma değere dönüştürecektir.
Yüksek medeniyet, yüksek insanla kurulur. Burada okul kurumunun yüksek medeniyeti kurmak için yüksek insan yetiştireceğinden bahsediyoruz; bununla birlikte, yüksek insanı yetiştirecek birinci unsur insanın kendisidir. İnsan, yüceliğinin farkına aklıyla varmalı, yüceliğini alçakgönüllülük içinde kabul etmelidir. Her türlü aşırılık ve fazlalık, insanı küçültür. İnsan, varlığın, varlığa ulaşmak için her türlü fazlalıktan ve ihtiyaçtan kurtulma ilkesi çerçevesinde, her daim kendine yani özüne, yani varlığın özüne güvenerek, doğru yoldan şaşmadığı sürece zarar görmeyeceği bilinci içerisinde devrini sürdürerek, her dem varlık olmalıdır. Yüksek medeniyet budur.