PROGRAM-BİLGİ, BİLİM VE TEKNOLOJİ

Gücün kaynakları olan:

 

1- Bilgi, bilim ve teknoloji,
2- İktisat ve
3- Güvenlik

 

alanlarından ilki olan bilgi, bilim ve teknoloji konusunda söz söylemeye başlarken, yüksek bir anlayışın oluşturulması, işlenip geliştirilmesi ve uygulanması için yine sıralı bir yapının kurgulanması gerekir. Bu yapının:

 

1- Felsefe,

2- Bilim ve

3- Teknoloji

 

olmak üzere üç parçası bulunur. Bilginin temelinde düşünce, sorgulama, gözlem ve araştırma vardır. Bunların hepsi, anlama ihtiyacının tezahürüdür. Düşünce ve sorgulamanın ilk meyvesi felsefedir ve felsefe bilimin güdüleyicisidir. Felsefe, bilim ve teknoloji bütün halinde tek bir süreçtir. Dolayısıyla, felsefe sahibi olmadan bilgi ve bilim sahibi olmak, bilgi ve bilim sahibi olmadan teknoloji sahibi olabilmek mümkün değildir. Bu nedenle, öncelikle felsefe sahibi olmak gerekmektedir. Felsefe sahibi olmak nedir diye sorduğumuzda ise varlığın ne olduğuna dair temel düşünce karşımıza çıkmaktadır. Önceki kısımlarda izah ettiğimiz bu düşünceye sahip olduktan sonra felsefeyi, insanın nasıl daha fazla yüceltileceği sorusuna cevap verecek şekilde kurmak ve bilgi konusuna da böyle yaklaşmak gerekmektedir. İnsanı her an daha fazla yüceltme düşüncesine dayalı bilgi anlayışında, elbette birinci husus mevcut bilginin doğru bir şekilde aktarılması ve devamında yeni bilgilerin üretilmesidir. Bütün bu işler için, okul kurumunun en düzgün şekilde kurulması lazım gelmektedir. Bu kurum ve sistem düzgün olarak kurulmadan, ne mevcut bilginin aktarılması mümkün olur, ne de yeni bilgilere ulaşılması. Okul sistemi, sadece anayasanın bir kuralını, yani eğitim zorunluluğunu yerine getirmek için düşünülürse, burada çok büyük hata edilmiş olur. Çünkü, bilgi olmadan yeni hiçbir şey üretmek mümkün olmadığı gibi eldeki düzey de zamanla kaybolacaktır. Bunun devamı olarak, bilgi olmadan diğer iki güce, yani iktisat ve güvenliğe, sahip olmak da, sahip olmayı sürdürmek de mümkün değildir.

 

Mevcut durumda, bilim faaliyetlerinin insanları yalnız maddî güç sahibi kılmak için yürütüldüğünü görmekteyiz. Günümüzde, bilime ve bundan öte, düşünmeye ve bilgi sahibi olmaya ilişkin faaliyetlerin, insanlığın yüce ülkülerini yıkıp geçerek, yerle bir ederek, bu faaliyetleri yürütenlerin ve aslında bu faaliyetleri yürütenleri motive edenlerin çıkarlarına hizmet etmekten başka pek bir işe yaramadığını görüyoruz. Olumlu istisnalar bulunmakla birlikte, akıl ve bilgi temelli her faaliyet, bütünüyle, bu faaliyetleri yürütenler ve aslında bu faaliyetleri yürütenleri finanse edenler haricinde kalan, bütün insanlık da buna dahil olmak üzere, “diğer” her şey üzerinde egemenlik kurma yarışına dönmüş durumdadır. Günümüz egemenleri, kendileri ve diğerleri olmak üzere varlığı kafalarında ikiye bölmekte ve diğer bölümü kendilerinin kölesi yapmak istemektedirler. Bu kişiler, varlığın birliği bilgisinden yoksun oldukları için, varlığın bir bölümüne yapılacak kötülüğün bütün varlığı geçici de olsa olumsuz etkileyeceğini ve varlığın, bu kişileri de bertaraf ederek yeniden dengesini kuracağını bilmemektedirler. Bu kişiler, madde üzerinde, diğer insanlara nispetle daha fazla miktarda sahip oldukları bilgiyle, diğer her şeye boyun eğdireceklerini sanmaktadırlar. Ama bu kişiler, sahip oldukları kısmî ve varlık düzeyinde çok düşük miktardaki bilginin çok daha fazlasına ve ötesine ve gerçek bilginin tamamına, boyun eğdirmeye çalıştıkları varlığın sahip olduğunu görmemektedirler. Bu kişilerin böyle bir kafa yapısına sahip olmalarının nedeni, felsefe sahibi olmadan bilgi ve teknoloji sahibi olmaya çalışmalarıdır. Bununla birlikte, kendilerince felsefe sahibi olan bu kişiler, “liberal” diyebileceğimiz bir düşünce ikliminde olduklarını kabul ederler. Özetle her insanın ayrı bir varlık olduğunu, insanın zaaflarının bulunduğunu, her insanın faydasını azamîleştirme telaşında olduğunu, bu telaş veya çabadan rekabetin doğduğunu, insanın istek ve ihtiyaçlarının sınırsız olduğunu, insanın zaaf veya eksiklikleriyle yaşamaya devam edeceğini, hayatta kalmanın rekabet ortamında en çok faydayı sağlayarak istek ve ihtiyaçları en üst düzeyde doyurmaya bağlı olduğunu ileri süren bu anlayışa felsefe demek mümkün değildir. Kelime anlamı “bilgelik arayışı” olan felsefe, bu düşük anlayışı bünyesine kabul etmez. Varlığı “ne”, “neden”, “nasıl” gibi sorularla anlayıp kavrayarak insanı, varlığın yüce düzeyine yükseltme çabası olan felsefe ile “liberalizm” gibi akımları yan yana getirmek mümkün değildir. Dolayısıyla, biraz önce bahsettiğimiz günümüz bilim finansörlerinin felsefesi yoktur. Bu nedenle, aradıkları veya arattıkları bilim sakattır. Bilim, felsefenin sorularının yanıtlarını doğada aramak ve sürekli yükselen düşünce dünyasına gıda, yani yeni bilgiler sağlamak çabasıdır. Felsefenin de bilimin de amacı, insanlığı bütün olarak yüceltmektir.

 

Sakat bilim çabaları, bütün bilgilere sahip olan varlık tarafından elbette bertaraf edilecektir. Bununla birlikte, bu süreçte eğer sakat bilim çabalarına karşı gelmezse, insanlık da bertaraf olacaktır. Çünkü varlık kesinlikle acz içinde değildir, her dem tek güç sahibidir, her dem denge noktasını korur, her dem bütündür ve her dem tektir. Olumsuz gözüken her şey yok hükmündedir ve dolayısıyla, bahsettiğimiz sakat bilim anlayışı da yok hükmündedir ve varlık, gerçek düzeyinde olmayıp sadece zaman düzeyinde şimdilik görünür olan bu anlayışı, dönemini tükettiğinde görünür olmaktan çıkararak bu anlamda bertaraf edecektir. Bu süreçte, insanlık tarafından, sakat bilim anlayışı ortadan kaldırılıp insanlığı yüceltmeye dönük bilim anlayışı kurulamazsa, insanlık da ortadan kalkacak ve varlığın denge noktası korunmuş olacaktır. Görünür alemde her devrin sonu vardır; kötü devirler kaybolur ve yenisi gelir; iyi devirler de kaybolur ve o devrin insanlarının tutumuna göre ya daha iyisi gelir ya daha kötüsü. Kötülüğün başı da kendisi de sonu da yokluktur, iyilik ise sonsuzdur.

 

Bilim, varlığın birliği kavrayışına dayalı düşüncecilik felsefesi temeli üzerinde yükselecektir. Bu kapsamda bilim çalışmaları, insanlığın yücelmesi hedefiyle yürütülecektir. Bu hedefe doğru ilerleyişte iki temel husus mevcut bilginin aktarılması ve yeni bilginin üretilmesidir. Her iki husus için okul kurumunun ayağa kaldırılması şarttır. Okul kurumunun, insan hayatının tamamının merkezinde olması gerekir. Aynı şekilde, şehirlerin de okul merkezli olarak inşa edilmesi gerektiğini ifade etmeliyiz. Okul kurumu, insanların, doğumdan ilk olarak iş hayatına kadarki süreçte, ikinci kısımda ise iş hayatının bütün evrelerinde sürekli olarak başvuracakları kapı haline gelmelidir. Okul kurumunun da hem mevcut bilgileri en uygun tekniklerle insanlara aktaran, hem de sürekli yeni bilgi üreten, bu iki işlevin de sürekli birbirini desteklediği merkez konumuna ulaşması gerekmektedir. Bilgiyi aktaran, yenisini üreten, onu teknolojiye çeviren, bunları yaparken tek varlık düşüncesini ve onun, insanın durmaksızın yüceltilmesi ilkesini her an büyüyen hedef olarak hep göz önünde bulunduran okul kurumunun yöneticilerinin, bu ilkelerden ayrılmayan ve bilgiye âşık kişiler olması gerektiği âşikârdır.

 

Okul kurumu, iş hayatıyla iç içe olacaktır. Okul, bir yandan çalışanların mevcut bilgilerini günceller ve onlara ek meziyetler kazandırırken, bir yandan da iş hayatındaki yöneticilerin tecrübelerini diğer insanlara aktarmalarını sağlamak üzere kurulacak sistem içerisinde onları öğretim görevlisi haline getirerek verilen teorik bilgiyi pratik uygulamalar ile sağlamlaştıracaktır.

 

Okul kurumu, millî kültürü koruma ve geliştirme ile insanların millî ve uluslararası kültür düzeylerini yükseltme faaliyetinden de sorumlu olacaktır. Zira, bilgi kavramının içinde bilimin ve teknik bilginin yanı sıra millî ve uluslararası kültür de bulunmaktadır.

 

Yapılacak düzenlemelerle okul kurumu, doğumdan ölüme kadar hayatın içinde olacaktır.

 

Okul kurumunun faaliyetlerini yürütürken gözeteceği hedef doğrultusunda, varlığın tekliği bilinci içinde, en üst düzeye ulaştığında kendisinin varlık olacağı gerçeğini kavramış bir halde yaşayan insanlardan oluşan bir toplum yapısına ulaşıldığında adaletin, aklın, vicdanın ve bilgeliğin en üst düzeyde egemen olduğu bir ortam oluşacaktır.

 

Hatırlayalım ki gerçek, olumsuzlukların egemen olduğu yerde bulunmaz. Gerçek her yerdedir ve olumsuzlukların egemen olduğu yer hiçlik alemidir. Onun için, gerçeğin olmadığı yer yoktur; olumsuzluklar hiçlik içerisindedir. Bu düşünce temelinde, olumsuzlukları her anlamda ortadan kaldırmayı, olumsuzluk sözünü yer yüzünden silmeyi, her şeyin iyi, güzel ve doğru olmasını hedefleyen bir toplum düzeyine ulaşmak gerekmektedir. Tahammül gösterilecek tek olumsuz kavram “eksiklik” olacaktır, o da sürekli çalışmayla giderilecek ve her konuda tama ulaşılacaktır.

 

Olumsuzlukların silinmesinde üzerinde ilk ve en fazla durulacak konu eğitimdir. Klasik okul eğitiminin içeriğinin akla, bilime ve çağdaş gelişmişlik düzeyine uygun ve millî ve manevî değerleri kapsamlı olarak öğretir hale getirilmesi gerekmektedir. Bunun ötesinde, bütün dereceleriyle birlikte okul kavramı, hayatın merkezine koyulmalıdır. Toplum yapısının bütün unsurları, referansları okul kurumu olacak şekilde düzenlenmelidir. Okulun vereceği, akla uygun ve bilimsel bilgi ile birlikte yüksek millî ve manevî değerler, dürüstlük, ahlâk, dayanışma kavramları ve nihayetinde varlığın birliği bilgisi toplumun bütün bireylerine ulaştığında, tek tek her bireyin bütün topluma eşdeğer ve aynı şekilde bütün toplumun da tek bir birey gibi olduğu düzeye varılacaktır.

 

Okul kurumu tabiriyle, ana okulundan başlayarak bütün düzeylerdeki eğitim ve öğretim birimleriyle birlikte, her türlü laboratuvar, araştırma kurumu, enstitü, meslek, sanat, spor, dil, vb. kurslar dahil olmak üzere bilgi üretilen ve aktarılan her türlü öğe kastedilmektedir.

 

Okul eğitimi, üst düzey ve vasat düzey olmak üzere ikiye ayrılır. Belirli dönemlerdeki sınav ve performans değerlendirmeleri sonucunda, öğrencilerin devam edecekleri düzeyler belirlenir. Sistemin birinci amacı en yetenekli vatandaşları ülke yönetimine taşımak, ikinci amacı bütün vatandaşları ülkenin ve milletin ilerleyişi konusunda tek ve aynı vücudun öğeleri haline getirmektir.

 

Sistem içinde öğrenciler, zaman sırasına göre öncelikle zekâ, sonrasında ahlâk ve çalışkanlık açısından değerlemeye tabi tutulurlar. Yapı içerisinde yönetici konuma gelecek insanlar, küçük yaşlardan itibaren elemeden geçirilirler. İnsanlar önce zekâ (ilk olarak 6, sonrasında 11 yaşında), sonra ahlâk (15 yaşında) ve daha sonra çalışkanlık (18 yaşında) ölçütleri gereğince sınanmak ve sayıları giderek azaltılmak suretiyle üniversiteye alınırlar. Her aşamadaki sınavlar neticesinde belirlenen kontenjana girenler, sınavı geçmiş olurlar. Herhangi bir aşamadaki sınavı geçemeyenler, bir sonraki aşamanın sınavına giremezler. 6 yaşındaki ilk zekâ sınavını geçenler ve geçemeyenler farklı tarzda ilkokullara (sırasıyla üst düzey ve vasat düzey) giderler. 11 yaşındaki ikinci zekâ sınavını geçenler üst düzey, geçemeyenler vasat düzey ortaokula devam ederler. 15 yaşındaki ahlâk sınavını geçenler üst düzey, geçemeyenler vasat düzey liseye devam ederler. 18 yaşındaki çalışkanlık sınavını geçenler üniversitelerin lisans, geçemeyenler isterlerse önlisans bölümlerine devam ederler.

 

Lisans bölümlerinden başarı ile mezun olanlar, kontenjan dahilinde, marifet kazanacakları Okul’a alınırlar. Marifet Okulu’ndan mezun olanlar, kontenjan dahilinde Görevli ve sonrasında yine kontenjan dahilinde Ermiş olurlar.

 

İnsanların lisans öğreniminden sonraki durumları, sınanmış zekâ, ahlâk ve çalışkanlık sıfatlarını korumalarının yanı sıra meslekî bilgi ve uygulama konusundaki düzeylerine göre belirlenir.

 

Okul kurumu, vasat düzeydeki eğitim neticesinde, ana okulu düzeyinden aldığı öğrencileri:

 

1- Ülke ve millet sevgisi olan,

2- Millî kültüre bağlı,

3- Uluslararası kültüre aşina,

4- Akıl ve vicdan sahibi,

5- Zekâ, ahlâk ve çalışkanlık kavramlarını bilen ve ancak bu kavramların işaret ettiği özelliklere tam olarak sahip olan insanların yönetme hakkı olduğunu kabul eden,

6- Türkçeye hâkim,

7- Vatandaşlık hak ve sorumluluklarını bilen ve bunları kullanma ve yerine getirme iradesine sahip,

8- Temel toplum ve fen bilimi bilgilerine sahip,

9- Meslek sahibi,

10- En az bir sanat dalıyla ilgilenen ve

11- En az bir spor dalıyla ilgilenen

 

vatandaşlar haline getirir.

 

Okul kurumu tarafından verilen ve Marifet Okulu’nu da kapsayan üst düzey eğitim neticesinde ise bu eğitime girenler, yukarıdaki özelliklere ek olarak:

1- Millî ve uluslararası kültüre hâkim,

2- En az bir bilim dalında yetkinlik sahibi,

3- En az bir meslek dalında uzman,

4- En az iki yabancı dile hâkim,

5- En az birer spor ve sanat dalını faal olarak icra eden,

6- En az bir savunma sporunda ustalaşmış,

7- Ateşli silâh kullanımında ustalaşmış,

8- Tasavvufta derinleşmiş,

9- Zekâ, ahlâk ve çalışkanlık kavramlarının işaret ettiği özelliklere tam olarak sahip ve

10- Ülkeyi yönetmek için gerekli olan yetenek, bilgi ve tecrübeye sahip

 

kişiler haline getirilir. Bu özelliklere sahip kişiler Görevli unvanı alırlar ve bu unvanla üstlendikleri görevlerdeki başarıları neticesinde, ileride Ermiş haline gelerek ülke yönetimine en üst düzeyde dahil olurlar.

 

Felsefe, bilim, teknoloji, sanat ve spor dallarına ilişkin bütün faaliyetler, Okul kurumunun sorumluluk alanı kapsamında değerlendirilir. Okul kurumu, bu alanlardaki bütün faaliyetleri düzenler, koordine eder ve denetler.

 

Bütün bilim, sanat ve spor dalları için uzmanlık kurulları kurulur. Bilim, sanat ve spor uzmanlık kurulları, sorumlu oldukları alandaki güncel konu ve sorunların görüşülmesi, gerektiği takdirde o alana ilişkin yasal mevzuatın hazırlanması ve ilgili mercilere tavsiye niteliğinde sunulması, uzmanlık unvan ve kriterlerinin belirlenmesi, uzmanlık unvanlarının tasdiki, uzmanların çalışmalarının derlenmesi, eğitim ve öğretim faaliyetlerine ilişkin malzemelerin oluşturulması ve işbirliği faaliyetlerinin organize edilmesi hususlarında görev yürütürler. Bilim, sanat ve spor uzmanlık kurullarına, o alandaki en başarılı kişiler dahil edilir. Bütün bilim kurullarının üstünde “Bilim Yüksek Kurulu” ve bütün sanat kurullarının üstünde “Sanat Yüksek Kurulu” oluşturulur ve bu yüksek kurullar, sorumluluk alanları içindeki kurulların faaliyetlerinin koordinasyonundan sorumlu olur.

 

Bilim dalları gruplanmak suretiyle ve köklü üniversiteler öncelikli olmak üzere, mevcut üniversitelerin bir bölümünün belirlenecek alanlarda uzmanlık üniversitesi olması sağlanmalıdır. Uzmanlık üniversiteleri, ilgili bilim dallarının otoritesi kabul edilir. Uzmanlık üniversiteleri, bünyelerinde kurulacak araştırma merkezlerinde bilim araştırmalarıyla birlikte iktisadî kurumlarla işbirliği içerisinde, onların ihtiyaç duyduğu her türlü ürün geliştirme faaliyetini yürütür.

 

Okul kurumunun yüksek hedefine ulaşmak, yüksek derecede çalışmayı gerektirecektir. Ayrıca, bütün iş, eğitim, sanat ve spor noktalarına erişmek ve bunlara göre zamanı planlamak da çok önemlidir. Yerleşim yerleri buna göre planlanmalıdır; okulların merkezde olduğu yerleşim yerlerinde okulların birer çıktısı haline gelecek işyerleri, sanat atölyeleri ve spor alanları bu merkezin çevresine yerleşmeli, konutların buralara ve yeşil alanlara ulaşımı sağlanmalıdır.

 

Okulu ve eğitimi merkeze alan ve bütün yapıyı bu merkez etrafına kuran, birbiriyle uyumlu, tek varlık düşüncesi altında her bireyin kendisiyle aynı olduğu bilincine varmış, adaletin zerre kadar şaşmayacağı, sürekli düşünen, çalışan ve üreten, sanatı ve sporu fiilen yapan, bunlara rağmen olumsuzluk gösterenleri süratle ve eksiksiz biçimde cezalandıran ve bu yolla kendini temizleyen toplum yapısı hedeflenmelidir.

Previous
Previous

PROGRAM-KÜLTÜR, SANAT VE SPOR

Next
Next

PROGRAM-DIŞ SİYASÎ YAPIYLA İLİŞKİLER